İzleyiciler

28 Kasım 2014 Cuma

Çağımızın Sorunu; Fitne



Çağımızın Sorunu; Fitne



''Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlıdır, evinizde oturun fitneye karışmayın.''   Ebu Davud


   Toplum olarak birbirimizden uzaklaşıyoruz. Bölünüyoruz ve parçalanıyoruz. İnsanlar öteki diye bir kelime türettiler ve her yerde herkese karşı kullanabiliyorlar. Onlar gibi düşünmeyen ve yaşamayan herkes için kullanabiliyorlar. Böylelikle parçalanmış yapımız daha da küçülüyor.
   İnsanlar ayrışmak için can atıyor belkide...
   Bir diğerinden kendisini üstün görmek için belkide...
   Ya da sadece öyle inanıp düşündüğü için böyle hareket ediyorlar. Ama sebebi ne olursa olsun hem kendilerine hemde içinde yaşadıkları topluma zarar veriyorlar. Daha farkında bile olmadan etrafları düşman doluyor.
   Korkuyorlar bu yüzden...
   Korkup sokağa çıkmak bile istemiyorlar...
   Çünkü onlara göre herkes öteki diğeri berisi...
   Bir fitnedir git gide yayılıyor toplumda sen farklısın sloganıyla...
   İnananlar hemen sokaklara dökülüyor, yağmalıyor, yakıp yıkıyor...
   Sanki farklı olmak çok önemli bir mevzu gibi ama asıl farkındalık bir olmakta bilmiyorlar.
   Ayrıştırmak için insanları , birbirine düşman etmek için her gün bir başka fitne yayılıyor etrafa bir başka leş kokusu sarıyor dünyayı...
   Kimse aklı selim düşünemiyor mu? Ya da düşünmek mi istemiyor?
   Sen alevi sen sünni sen türk sen kürt sen çağdaş sen gerici sen dinci sen sağcı sen solcu ve hep sen hep sen hep sen bir sonu yokmuş gibi geliyor değil mi ?
   Evet bir sonu yok çünkü fitne bu bugün buradan yakalar yakanı yarın başka yerden... Din kardeşisin diyorlar sonra birbirini asıp kesmeni istiyorlar... Aynı millettensin diyorlar sonra birbirine can düşmanı olmanı bekliyorlar... Aynı toprakların aynı coğrafyanın çocuğusun diyorlar ama hep birbirine ezdiriyorlar...
   Dört bir yanı sarmış fitne öylece dağılıyor.
   Hani rüzgar bile esmez olmuş yeter ki dursun diyor.
   Hani toprak artık her şeyi kapatır olmuş yeter ki bitsin diyor.
   Ama insanoğlu hep aynı tas aynı hamam
   Hiç akıllanmadan öylece şeytana uyuyor...
 
   Yazımıza başladığımız Hadis-i Şerifte fitne zamanında nasıl davranılması gerektiği ne kadarda açık bir şekilde anlatılmış değil mi ? Peki dinliyor muyuz? Sonu ne güzel evinizde oturun fitneye karışmayın...
   Bakara Suresi '' Onlar öyle sapıklar ki ,yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.'' diye tanımlamış. Kimleri mi diye soruyorsun işte orası çok acıklı kardeşim açıp oku...
   Hatta ne büyük örnek ve derstir bize Al-i İmran Suresinin 7. ayeti '' Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için ayetleri kendilerine göre yorumlar.'' Allah bizleri  böyle insanlardan muhafaza eylesin.
   Ve son örnek olarak vereceğimiz ayet '' Yeryüzünde fitne fesat çıkaranlara lanet olsun'' Diyor YÜCE YARADAN Rad Suresi 25. ayette daha ne olsun... Bunca örnekten sonra hala devam edecek misin ? Hala fitne fesat yayacak mısın toplumda...
 

25 Kasım 2014 Salı

BÜYÜK ŞEHRİN KÜÇÜK ÇOCUKLARI





BÜYÜK ŞEHRİN KÜÇÜK ÇOCUKLARI



Büyük şehirlerin küçük çocukları...
Ayrıştırmanın içinde ki korkusuzlar...
Hep beraber yaşanacak bir dünya hayali...
İşte sokaklar işte sesler ve çocuklar...
Daha büyümemiş o hayalleri ile...
İyi kötü bilmeden koşuşturuyorlar...
Bugün saklambaç oynadığı arkadaşı...
Yarın belki can düşmanı...
Önemsemez ama asla bugünden yarını...
Çünkü onların ki masum bir bağ..
Yetişkinlerin büyüdükçe unuttukları...
Birbirlerine bağlanmış kardeş bağları,
Unutulmamalı geçmişleri, birlikleri,
Aynı düşmana karşı savaşları,
Sen farklısın diyenlere..
Sen ayrısın, diyenlere inat
Onlar bu savaşın bu çağın,
Belkide duyulmayan kahramanları...

20 Kasım 2014 Perşembe

KONUŞMAK; BELKİDE SADECE İTİRAZ




KONUŞMAK; BELKİDE SADECE İTİRAZ



   ''Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri var; aptal konuşur, zira kendinin bir şeyler söylemek mecburiyetinde olduğunu sanır.''
                                               PLATON

Herkes konuşuyor zaman konuşma çağı gibi...
Kimse geri kalmak istemiyor gibi...
Yeterli tek neden bir suni gündem başka bir duruma gerek yok gibi...
Bazıları muhalefet olmak için bazıları haklılığını ispatlamak için...
Kimisi var en tuhafı da onlar zaten daha neden konuştuğunu bilmiyor gibi...
Peki bu kadar gerekli mi? Herkes konuşmalı mı? Konuşmadan olmuyor mu?
Bu ülkede artık uzman kalmadı mı? Ya da uzmanlara güven mi kalmadı?
Belki de herkes artık her konuda uzman oldu da ben kaçırdım...

Bir Hadis-i Şerif şöyle buyuruyor:
''Susmak, hikmettir; fakat susan azdır.''
Ne kadar da önemli bir öğüt değil mi?
Hikmettir... Bu kadar açık ama susan...
Bir başka Hadis-i Şerifte:
''Amellerin en makbulü, dilini tutmaktır.'' diyor.
Daha ne istiyor insanlar bilmiyorum.

Çok konuşmak hep doğru konuşmak mı ?
Ne yazık ki değil hatta bir deyimimiz var bununla ilğili;
Laf kalabalığı etme diyoruz değil mi?
Burada taşıdığı anlam yalan söz değil biliyoruz...
Laf kalabalığı daha çok boş söz, gevezelik için kullanılmakta.

Özellikle son zamanlarda gündemde olan konular...
Laf olsun diye söylenmiş gibiler...
Biri bir kelam ediyor dinlemeye gerek bile görülmüyor...
Hemen arkasından yok efendim o aslında böyle...
Yok efendim biz daha yeni medeniyet olduk ki..
Muasır Medeniyetler seviyesine geldik mi? gelmedik mi?
Kimisi o kadar abartıyor ki sanıyorsun tarihte hiç yerimiz yok...

Bu kadar yeterli...
Sonra birisi çıkar arkadaş ne laf kalabalığı yapıyorsun der...
Bir başkası ne boş konuşuyorsun der...
Kimisi ise sen ne biliyorsun der...

O yüzden yeterli olsun. İyi günler...




18 Kasım 2014 Salı

NAMAZ KILMAK, ADEM OLMAKTIR



NAMAZ KILMAK, ADEM OLMAKTIR



   Namaz kılmak, Adem olmaktır. Ne kadar güzel ve anlamlı bir cümle. İlk insan olan H.z. Adem (a.s.) ' den dolayı insanlığa Ademoğulları diye hitap edilmektedir. Bu fotoğrafı bir kaç sene önce bir sosyal paylaşım sitesinde görmüş ve çok beğenmiştim. Ne kadarda doğru bir tespit değil mi?
 
Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne kadar güzel söylemiş aslında '' Herşeyin ilacı 'ZAMAN' diyenler, bir de bu kelimeyi tersten okumayı deneseler.'' Bizler her türlü sıkıntımıza derdimizi aslında Namaz ile çare bulabilecek onun ile huzur sağlayabilecek bir durumdayız. Ancak dermanı hep başka yerlerde arıyoruz ne kadar yazık.

 Namazın kıymet ve değerine anlayabilmek için Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şeriflerinden bir kaçını söyleyelim.
   '' Sizden biriniz kapısının önünden bir nehir geçer de her gün o nehirde beş kere yıkanırsa, ne dersiniz, onda kir diye bir şey kalır mı? ''-''İşte beş vakit namaz da bu nehir gibidir. Allahü Teala onlarla hata ve günahları yıkar, temizler'' buyurmuşlardır.
   ''Namaz Müminin nurudur.''
   ''Bir müslümanın evinde kıldığı namazı, evinin nurudur.''
   ''Evlerinizi namaz kılarak, Kuran okuyarak nurlandırınız.''
 
   Evet işte namaz kılmak bu kadar faziletli ve kıymetlidir. Namaz hakkında bir çok ayette mevcuttur. Kur'an-ı Kerim' de bir çok surede namaz ve faziletinden bahsedilmiştir.
 
   Namaz İslamın ikinci şartıdır. Müminin miracıdır. Peygamber Efendimizin bize miractan getirdiği hediyedir. İslamın, İmanın binasıdır namaz. Nasıl ki temelsiz bina olmaz Namazsız iman olmaz.

17 Kasım 2014 Pazartesi

Yürekten Gelen


YÜREKTEN GELEN


Iki elim duaya açıldığında
Yüreğim dilime vurduğunda
Hep beraber cemaat olunduğunda
Yine bir olunsa dir olunsa...

Ne büyük umuttu
Cami yolunda yürümek

Allah yolunda atılır her adım
Düşünülmez başka adım.

Zikir olur dillerde
Dua olan yüreklerde
Coşkudur her yerde.

Koşarak gidelim
Huşu içinde dinleyelim
Belki bizde sahiplenelim
Bir kelamda öğrenelim.


DİNİN DİREĞİ NAMAZ




DİNİN DİREĞİ NAMAZ


   '' Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.'' Taberani.

   Bugünkü konumuz dinimizin direği, bel kemiği olan namaz. Ezan ile çağırır bizi yaradan huzuruna o kutsi ses ile bir davet gönderir, biz garip kullarına... Düşünün bir patronunuz veya bir büyüğünüz sizi çağırdığı zaman nasıl koşuyorsunuz huzuruna peki Alemlerin Rabbi'ne nasıl kayıtsız kalırsınız? O davet ki davetlerin en güzeli en kazançlısı ve bizler için en hayırlısı olandır. İşte bizler o davete tüm gönlümüzce iştirak etmeliyiz. O davette bir huzur bir ferahlık kapısı bekliyor bizi.

   Namazın önemine binaen bir çok hadis ve ayet vardır. Bu hadis ve ayetler bizlerin yol göstericisi olduğundan onları okumalı anlamalı ve uygulamalıyız. İşte bu yüzden hakiki bir mümin olarak 5 vakit namazımızı ihmal etmemeliyiz.

   Namazın önemine dair bir başka hadis ve ayet ile devam edecek olursak.

   '' Namaz, her hayrın, her iyiliğin anahtarıdır'' Taberani.
   İşte bu hadis Namazın dinde ki yeri ve önemi hakkında bir başka yol göstericidir.
 
   Ankebut Suresinin 45. ayetinde '' (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.'' Ayeti bizlere namazın sadece tek başına bir ibadet olmadığını, Allah'ın yasakladığı diğer kötülük ve günahlara karşı deyimi yerindeyse bir engelleyici olduğunu gösteriyor.

   Namaz hakkında daha birçok hadis ve ayet mevcuttur. Namazın kıymeti sayfalar dolusu olarak anlatılsa bile yeterli olmaz.

   Namazda huzur bulur insan yeter ki ayette ki gibi dosdoğru kılsın. Namazına önem veren herkes görecektir ki kılınan her namaz onu daha çok kılacaktır insan...

   Dünya bir misafirhane biz ise yolcularız bugün geldik yarın gideceğiz... Kalıcı olmadığımız uğradığımız bir Misafirhane için bu kadar çalışır iken ebedi kalacağımız asıl vatanımız olan yere neden hazırlık yapmıyoruz.

***** ***** ****** ***** *****

Günler haftaları haftalar ayları kovalıyor
Yıllar sanki bir dere gibi öyle akıp geçiyor
Ömür sermayemiz her gün tükeniyor
Zamanda insanda yerinde durup beklemiyor

Yol gerek yolcuya durak vermeyecek
Aşk gerek bu dünyada bitmeyecek
Kavuşmak için HAKK'a bilmek gerek
Dünya sonsuza kadar dönmeyecek


NOT: Takip eden arkadaşların bilmesini gönülden arzu ederim ki bir hoca veya din konusunda çok bilgili biri değilim eğer bir kusurum olduysa affola.. Allah bizleri affetsin.

16 Kasım 2014 Pazar

SADECE YAZIYORUM



SADECE YAZIYORUM


Yazıyorum...
Neden yazdığımı umursamadan... Çünkü sadece içimden geldiği için yazıyorum. Bugün yazabilirim yarın yazabilirim ama sonra... İşte bunun cevabını veremiyorum.Bir lütuf mu bilmiyorum tek bildiğim yazmayı seviyorum. Hiç okunmasa bile umursamadan yazıyorum çünkü ben herşeyden ve herkesten önce kendim için yazıyorum.

Yazmak bir ödül mü yoksa ceza mı? Ödül ise ne olacak ki zaten işimde yazmak değil ki... Ne bir yazarım ne bir şair gazeteci hiç değilim zaten... Anlatmak için yazıyorum bazen ama o kadar anlatıyorum ki ben bile unutuyorum... Geceleri yazıyorum tabi ki de kağıda kaleme değil zihnime yazıyorum ve çoğu zaman sabaha bile ulaşamıyorlar... İşte o kadar yazabiliyorum gerisini siz düşünün.

Bu kadar yanlışın içinde yine de yazıyorum. Doğrunun olduğunu düşünmek için ve doğruları görmek için... Görmesek bile en azından biliriz orada olduğunu... İşte bazen bundan yazdığımı fark ediyorum sadece bir anlığına. Ve sonra yeniden ne olacak ki ne değişecek ki diyorum.

Yazmak dediğin nedir ki... Sonuçta herkes yazabilir bunu biliyorum. İki kelime üç cümle bir bakmışsın bir metin... Unutmamak için yazanlar bile varmış... Bazıları ise tarihi anlatmak için yazarmış ama yalan ama doğru pek umursamadan.

Bazıları dünya üzerinde çok acı var diyorlar.
Evet var yok diyen olmaz ki zaten...
Çık o sırça köşkünden bir sokağa dolaş tüm diyarı bulabilir misin acaba dertsiz bir tek insan? Cevabı biliyoruz değil mi ? Sonuçta imtihan dünyası dertsiz tasasız olur mu hiç. Dertleneceksin ki sevinmenin kıymetini bilesin. Sevinecek ve şükredeceksin dua edeceksin ...
Nasıl sağlığından olduğundan kıymetini biliyorsan dilin duasız kaldığında da bilir kıymetini...



TÜRKLERİN ATALARI VE LANETLİ YAHUDİLER




TÜRKLERİN ATALARI VE LANETLİ YAHUDİLER

   İnsanlık belki onunla başlamadı ama onunla devam etti. Evet kimden bahsettiğimizi anladınız H.z. Nuh. Büyük Tufandan sonra yeryüzüne dağılan h.z. Nuh'un oğulları ve gemisinde ki diğer insanlar toplumları yeniden oluşturmuşlardır. H.z. Nuh'un 3 oğlu yeryüzüne yayılmıştır bunlar; Yafes, Ham ve Sam'dır.
  
   Bizim bu yazıda üstünde duracağımız Yafes'tir. Çünkü Yafes birçok kaynakta Türklerin Atası kabul edilmektedir. Yafes'in kimi kaynakta yedi kimi kaynakta ise sekiz oğlu olduğu bildirilmiştir.
Bunlar; Magog, Gomar, Madai, Meşeç (Meshech), Tiras, Tuval (Tubal) ve Yavan'dır. Sekiz olarak geçen kaynaklarda ise bunlara ek olarak Turk (Türük-Török) adında bir oğlu olduğundan daha bahsedilir.

   Yedi oğlu olduğunu savunan kaynaklara göre Türkler; Gomar'ın oğlu Togarmi'den gelmektedirler. Togarmi'nin on oğlu olduğu ve bunların Kafkasya, Orta Asya, Sibirya, Balkanlar, Anadolu'ya kadar dağıldıklarından bahsedilmektedir. Bunlardan Sümer, Gog, Gur, Guz. Magog, Oğuz, Macar hakları oluştuğu kaynaklarda anlatılmaktadır. 
   
   Yafes'in sekiz oğlu olduğunu savunan kaynaklar; Turk adında ki oğlunun Türklerin atası olduğunu vurgularlar. Turk Yafes'in en küçük oğludur. İçlerinde en güçlü ve ahlaklı olan oğlununda Turk Han olduğu anlatılmaktadır.

   Bilim çevrelerince Yafes'in yedi oğlu olduğu ve Türklerin Gomar'ın oğlu Togarmiden geldiği kabul edilmektedir. Bu kaynağı bazı bilim adamları da doğrulamaktadır.

   Tabi bütün bunlara rağmen H.z. Nuh'un gemisinde bulunan diğer insanlar dikkate alınmamışlardır. Bu durumda kaynakların ne kadar güvenilir olduğu tartışılmaktadır.

   Tevratta geçen bir olaya göre H.z. Nuh bir olaydan ötürü oğlu Ham'a beddua eder. Ham'a bedduası diğer iki oğluna dua olarak döner. Ham'a ; Allah, Yafes'e genişlik versin Şam'ın çadırlarında otursun diye, Sam içinde Ham sana kul olsun Sam'ın soyundan Allah dostları gelsin Allah onun soyunu yükseltsin diye Sam'a da dua ettiği söylenmektedir.

   H.z. Nuh'un bu dua ve beddualarının tuttuğu Türklerin 600 Yıllık süren hakimiyetlerinden anlaşılmaktadır. Ayrıca Sam soyundan da H.z. İbrahim'in geldiği ve hemen hemen bütün peygamberin Sam soyundan geldiği bildirilmektedir.

  Yahudilerin önce Mısır'da yaşadıkları esaret ve zulüm sonrasında Nazilerin zulmü ve soykırımı ile son olarak Avrupa'da lanetlenen ırk olarak Filistin'e sürgün edilmeleri bu bedduanın tuttuğu konusunda delil olarak gösterilmiştir.


  

15 Kasım 2014 Cumartesi

GIYBET VE KUSUR ÖRTMEK


GIYBET VE KUSUR ÖRTMEK

ALLAH, gördüğü halde insanların ayıbını gizler. İnsan, görmediği halde yaygara koparır. 
Sadi Şirâzi

Sâdi Şirâzi'nin yukarıda ki sözü ne kadar da anlamlı ve değerli.  Insanlar birbirinin ayıbını kusurunu aradığı böyle bir zamanda bizlere ders niteliğinde bir öğüt. Evet bizler çok değiştik komşumuzun arkadaşlarımızın kusurlarını örten saklayan bizler şimdi onları araştırıp gün yüzüne çıkartmak için ayrı bir enerji harcıyoruz. 

RESULULLAH (S.A.V.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, ALLAH'u TEÂLÂ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği birşeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; ALLAH da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir. "(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58; Tirmizî, Birr ve Sıla, 85)
Ne güzel ne müjdeleyici bir hadis. Düşünün bir hem müslüman bir kardeşinizin ayıplarını örtüp ona faydanız dokunuyor hem de Allah'u Teâlâ sizin ayıplarınızı kıyamet günü örtüp gizliyor ne büyük nimet. Peki bu kadar mı hayır "Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir. " diyor siz düşünün altında yatan o ince ve huzur verici anlamı. 
Peki tersi durumunda ALLAH'u TEÂLA nasılda bizleri cezalandırıyor değil mi kim ister bunu kim razı gelir bu duruma o yüzden de yapmayın ey ehli müslüman kardeşlerim başkalarının kusurları ile uğraşmayın. 
Sadece kusurlarını mı ortaya çıkartıp rezil ediyoruz bir Müslüman kardeşimizin Hayır onun hakkında aynı zamanda bir de gıybet ediyoruz ne kadar vahim ne kadar zor bir duruma düşürüyorsunuz kendinizi siz düşünün. 

Gıybet hakkında ne diyor kutsal kitabımız Kur'an ı Kerim;
Hucurat/12:"Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Işte bundan tiksindiniz O halde ALLAH'tan korkun. Şüphesiz ALLAH, tevbeyi çok kabul edendir, cok merhamet edendir. "
Ve daha bunun gibi nice âyet ve hadisler var. O zaman neden benim müslüman kardeşim bile bile günah işliyorsun. 

ALLAH hepimizin yar ve yardımcısı olsun bizleri günahlarından uzaklaştırsın ve bizleri göz açıp kapatıncaya kadar bile bizi bize bırakmasın. 

14 Kasım 2014 Cuma

GÖRÜNMEZ GERÇEK: TÜRK PİRAMİTLERİ

TÜRK PİRAMİTLERİ 


   Bugün artık duymayan kalmamıştır Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Türk Piramitlerini. Xian şehrine 100 km uzaklıkta bulunan bu 100 adet irili ufaklı Piramit uzun süre boyunca Çin devleti tarafından gizlenmistir. 
   Beyaz Piramit 300 m boyu ile bölgede ki en büyük piramittir. Beyaz Piramit ilk olarak Çin e yardım malzemesi götüren bir uçak tarafından görülmüştür. 1957 yılında ilgili görüntüye ait resimler Life dergisinde yayınlanmıştır.
   Bölgeye 1994 yılında Piramitleri araştırmak için Alman bilim adamı Hartwig Hausdorf bir keşif gezisi düzenlemiştir. Hausdorf kendi koleksiyonuna ait olan bir kaç resmin yayınlanmasına izin vermiştir. 
  Daha sonraları bölgeye giden Türk araştırmacılar kısıtlı imkanlar ile çeşitli ve sınırlı araştırmalar yapmışlardır. Türk bilim adamı Kazım Mirşan Piramitleri ve içindeki yazıları araştırması sonucunda Piramitlerin Ön-Türk Medeniyetlerinden birine ait olduğunu tespit etmiştir. 
   Piramitlerin Mısırda ki piramitlerden daha eski olduğu ve en erken M.Ö 2500 yılında yapıldığı tespit edilmiştir. Mısırda bulunan Piramitlere göre daha büyük ve yüksek olan bu piramitlerinde içinde Mumyalar bulunmuştur. Mumyalama yöntemi olarak Mısır'da ki yöntemlerden daha farklı ve gelişmiş bir teknik kullanılmıştır. 
   Öncelikle Çin'in Piramitlerin bulunduğu bölgeyi yasak bölge ilan etmesi ve araştırılmasına izin vermemesi akıllarda birçok soru işaretine neden olmuştur.  Bunlardan ilki Çin yer altında bulunan madenler için bölgeyi kamuoyuna kapatmıştır.  Çünkü araştırmacılar yeraltı madenlerinin Piramitlere zarar vereceğini söyleyip belgeleyip bunları dünya mirasına alarak araştırabilir. Çin'de bu durumda büyük zarar elde edeceğini düşünülüyor. 
   Ikinci neden olarak Piramitlerin içinde bulunan yazıların incelenmesi sonucunda bilinen Dünya ve Türk tarihinin tamamen değişmesi söz konusu olacağının düşünülmesi. Bu nedenle Çin ile beraber başka ülkelerde bu Piramitlerin saklı kalmasını ve araştırılmasını istememektedir.
   Tüm bunların doğruluğu tartışılsa bile fotoğraflar ve Çin'in bölgeyi yasaklanması bir gerçektir. Piramitler bulunmaktadır. Mumyalama yönteminin Mısırlılara Türklerden gittiği düşünülmektedir. 
   Mısırda ki piramitlerde ki bazı yazıların Türk Piramitlerinde bulunan yazılar ile aynı olması nedeniyle yazınında Türklerden Mısırlılara aktarıldığı düşünülmektedir. 
   Ön-Türk Uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısıra M.Ö 3000 Yıllarda Doğu Anadolu'dan Isub-Ög yazısının gittiği tespit edilmiştir.  
   
   

ÖZÜR DİLEMEK



BİR ERDEM OLARAK: ÖZÜR DİLEMEK


  Özür dilemek... Toplumsal bir erdem olarak görülen ve hata yapan insanların yanlışlarının affını dilemesi olarak görülen bir söz öbeğidir. Özrünü ileri sürerek yapılması kendisinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek anlamlarına da gelen bu söz öbeği günümüzde olgun, erdemli ve uygar insanın yaptığı hataları kabul ederek karşı taraftan affını dilemesi olarak daha çok kullanılmaktadır.
  İnsanların yaptığı veya yapacağı hataları bilmeleri onları kabul etmeleri oldukça önemli bir erdemdir. Kusuru genelde karşı tarafta arayan insanlar kendi hatalarının üstünü kapatıp sanki kendilerinin hiç suçu yokmuş gibi davranırlar. Böyle kişilerle anlaşabilmek artık günümüzün bireyselleşen toplumunda oldukça zordur. Çünkü birçok kişi artık olaylara bireysel bakmakta ve kendi başarılarını kendi yaşamının düşünmektedir. Bu da insanları ayrıştıran bir etken olarak özür dilemeyi veya o özrü tam anlamıyla kabul etmeyi güç bir duruma sokmuştur. 
   Medenileşen ve gelişen toplumlarda oldukça önemli bir yeri olan ''Özür dilerim'' kelimesinin gerçekten insanlar arasında ki bağı kuvvetlendirdiği gözlemlenmiştir. Dinimizde de özür dilemek ve dilenen özrü kabuluyle ilğili bir çok hadis bulunmaktadır. ''Müslüman kardeşinin özrünü kabul etmemek günahtır.'' ( Ebu Davud)  ve ''Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını kabul etmiş olur.''(İbni Mace) bu iki hadis bile dinimizde özre bakışı gayet açık olarak ifade etmektedir.
   Sıgmund Freud'un da dediği gibi; Özür dilemek, sizin haksız olduğunuz manasına gelmez.Karşınızdaki insana verdiğiniz değerin; egonuzdan yüksek olduğunu gösterir. Her özür illa ki haksızım demek değildir, bazen orta yolu bulmak ve karşılık anlaşmak için bazen ise karşıda ki arkadaşımızı kayıp etmemek için özür dileriz.
   Devletler ise yaptıkları katliam, soykırım gibi olaylar sonucu özür dilerler. Örneğin Almanya'nın yahudi soykırımı sonrasında özür dilemesi, Hollanda'nın 2.Dünya Savaşında haksızlık yaptığını itiraf ettiği yahudi, çingene ve Endonezyalılardan özür dilemesi, Kanada ve ABD'nin Kızılderililerden özür dilemesi ve tabi ülkemizde R.Tayyip Erdoğan'ın Dersim katliamından dolayı özür dilemesi. 
   Tabi bu durumların zıttı da görülmektedir ve en büyük örneği İsrail'in Filistin de yaptığı soykırım suçunu kabul etmeyerek zulmüne devam etmesi, Myanbar da müslümanlara yapılan zulme soykırıma karşı özür dilenmemesi hatta engellenmemesi, Hindistan'da yine müslümanlara karşı yapılan zulmün göz ardı edilmesi gibi ve son zamanlarda Çin'in Uygur Türklerine karşı uyguladığı şiddet soykırımdan dolayı özür dilememesi gibi örnekleri vardır.
   Ülkemizde bu zıt duruma örnek teşkil eden bir örnekte buğünlerde gündem de CHP'nin Dersim  olaylarından dolayı bir Milletvekili özür dilerken bir diğerinin çıkıp özür dilenecek birşey yok demesi. 
   Evet dünya oldukça fazla savaş, zalimlik, soykırım örnekleri görmüştür ve görmeye de devam edecek gibi Allah bizlerin yar ve yardımcısı olsun.
  

12 Kasım 2014 Çarşamba

Başlangıç




HOŞGELDİM

   Bloğumun buğün ilk günü ben bir yazar değilim bilgili veya bir konuda uzman hiç değilim sadece yazmayı sevdiğim için bu blogu kurdum okunur okunmaz tutar tutmaz pekte ilgi alanıma girmiyor açıkçası.
   Blogta neler olacağına gelince o gün veya o an aklıma ne gelirse onu yazacağım bu bir şiir olabileceği gibi güncel bir olay veya dini bir iki kelimeden oluşmuş bir okuma aperatifi olabilir. Burada aperatif kelimesini kasti olarak kullanıyorum ki sizlerin yüksek beklentilerinin çıtası belli olsun yani burada bulacaklarınız sadece yemek öncesi atıştırmalık olarak önünüze gelen yiyecekler misali olacak.
   Sizlerde konuşulmasını yazılmasını istediğiniz bir konuda hakkında veya yayınlanmasını istediğiniz bir yazınızı bize ileterek blogumuzda paylaşılmasını sağlayabilirsiniz. 
   Dinden ekonomiye eğlenceden spora kadar birçok konu hakkında yazı bulacaksınız belki de bu blogta ama en fazla okuyacağınız tür deneme yazıları olacak belli fikirler hakkında oluşturulmuş kısa metinler.
   Bu yazımızda bu kadar yeterli tekrardan Hoşgeldiniz ve Hoşgeldim :)